Roma ve Yunan hukuk sistemlerinde karşımıza çıkan “syndic” sözcüğü, bir birliğin temsilini sağlamakla görevli kişileri ifade etmektedir. “Syndicat” sözcüğü de “syndic”‘in fonksiyonlarını ve bu fonksiyonların yürütüldüğü makamı anlatmak için kullanılmıştır. Türkçe’ye Yunancadan geçen “sendika” sözcüğü, işçilerin veya işverenlerin, iş, kazanç, toplumsal ve kültürel konular bakımından çıkarlarını korumak ve daha da geliştirmek için aralarında kurdukları birlik, olarak tanımlanmaktadır. Batı medeniyetinin korporasyonları, bizim de içinde bulunduğumuz doğu medeniyetinin loncaları bugünkü sendikaların ilk örnekleri diyebiliriz.
“Sosyal devlet” anlayışının en belirgin özelliğini oluşturan sendikalar, gerek anayasalarda gerekse yasalarda belirtilen görev ve yetkileriyle, bir yandan imzaladıkları toplu iş sözleşmeleriyle işkolları düzeyinde sosyoekonomik hayatı etkilerken, öte yandan bazı devlet kuruluşlarının sosyoekonomik kararlarına ve çalışma mevzuatının hazırlanmasında sağladıkları katkılarla devlet hayatını da yakından etkilemektedir. Bu nedenle günümüz devlet anlayışının örgütsel yapısı içinde çok önemli bir yeri olan sendikalar, toplum hayatında “kamu yönetimine katılan” ve “kamusal fonksiyonlar” ifa eden birer “resmi kuruluş” sayılmaktadır.
Tarih boyunca ekonomik olarak kendi kaderiyle baş başa bırakılmış çalışan kesim çalışma şartları için işverenlerle eşit şartlara sahip olmamıştır. Çalışanların sayısal üstünlüğünün bir avantaj olması, basit bir kalabalık olmaktan çıkıp teşkilatlanmaları ile mümkündür. Amacı ayni mesleğe mensup kimselerin aralarındaki veya alıcı ile ilişkilerini düzenlemek değil, zayıf ekonomik durumlarını düzeltmek için işverene karşı bir mücadele aracına sahip olmaktı. Bu mücadele amacı zaman içinde bir mücadeleden çok çalışanın verimini artırmak, işletmenin veya kurumun verimini arttırmaya dönüşmüştür.
Ülkemizde ise sendika kavramına ilk olarak İkinci Meşrutiyet’ten sonra rastlıyoruz. Abdülhamid Dönemi’nde Tophane işçilerinin kurduğu “Amele-a Osmanî Cemiyeti”nin genellikle yabancı şirketlere karşı eylem yaptıklarını görüyoruz. Memur sendikacılığı ise 1961 Anayasasıyla resmiyet kazanmış, ilk memur sendikası ise 18 Haziran 1965'te "Türkiye Devlet Büro Görevlileri Sendikası” adıyla Ankara'da kurulmuştur. 1971’de sendika hakkı geri alınsa da 1990’da fiili olarak yeniden başlamış, 1992’den itibaren üç yüzü aşkın sendika kurulmuştur; bunların kimisi güçlenerek yoluna devam ederken çoğu da sendika tarihinin tozlu raflarında yerini almıştır.
Sendikalar eğer liyakatsiz kişiler tarafından yönetiliyorsa, işverenler tarafından kolayca kontrol altına alınabilmekte; bunun sonucunda da liyakatsiz yöneticilerin işverenle işbirliği yaparak kendilerine sağlanan çıkarlar karşısında çalışanların haklarını göz ardı ederek “sarı sendikacılar” türeyebilmektedir. Ayrıca sendika yöneticilerinin yeteri kadar tecrübeli, eğitilmiş ve bilgili olmamaları, işverenle olan ilişkilerinde sendikalarının ya çok sert ya da çok yumuşak davranmalarına yol açabilmektedir. Bu da gerekli olan toplu sözleşme düzeninin kurulmasını güçleştirmekte; çalışma barışının uzun süreli gerçekleşmesini önlemektedir.
Yıllarca sendika yönetimlerinin her kademesinde görev alan, bulundukları her yerde yanlışları görüp düzeltmeye çalışan, hakkı tutup kaldıran, haksızlığa sessiz kalamayan kişilerin masa altında sıktıkları yumruklar artık masaya vuruldu. Köhnemiş ve körelmiş zihniyetler arasında sendikal mücadele yapılamayacağını gören hürriyet sevdalıları olarak “Hürriyetçi Eğitim Sen”i kurduk. Kurduk diyorum çünkü bu hareketin her yerinde kendimi buluyorum, sembolünde, temsilcilerinde, ilkelerinde, yönetiminde… kendimi görüyorum. İlkemiz, hür ve eleştirel düşünceyi özümsemiş ve çok sesliliği garanti altına almış “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” anlayışıyla bağımsız sendikacılıktır. Sadece “bizim üyemize var” zihniyetine karşıyız, tüm eğitim çalışanlarının sosyal, kültürel ve ekonomik kazanımları için mücadele edeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bölünmez bütünlüğü ilkesine ve Atatürk ilke ve inkılaplarına sonuna kadar bağlı olan herkese dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep farkı gözetmeksizin kapımız açıktır. Siyasi partilerin güdümüne giren sendikaların hali ortadadır, partisel güdüm sendikaların kendi gücünü fark etmesini engellemektedir, güçlü olan seçendir, seçilen gücünü seçenden alır. Bu kadar sendika varken Yunus’un “Bunca varlık içinde bitmez gönül darlığı” sözü sizi tercihe götürecek ve tercihiniz vicdan aynanızı gösterecek.
Yanlışı, kötülüğü, liyakatsizliği, düzensizliği… görüp sessiz kalmak olmaz; hem bulunup hem de bulunduğu yeri kötülemek olmaz; ya düzeltmeye çalışırsın ya da orayı terk edersin. Sorunlarımız çok, sorumluluğumuz büyük ama en önemlisi gücümüz var ve vicdanımız rahat. Bizimle olun, bunu hep birlikte başaralım. Tercih sizin; teklifimiz Atsız’ın dediği gibi:
Hey arkadaş!.. Bu yolda ben de coşkun bir selim,
Beraberiz seninle, işte elinde elim.