BİR DEVRİM Mİ BİR DEVRİN REZALETİ Mİ?
2024-2025 eğitim öğretim yılına tam anlamıyla bir kaos ve kargaşa içerisinde girdik. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli diye aylardır ballandıra ballandıra anlattıkları ve yüz binlerce öğretmeni seminere alarak eğitimde devrim yaptıklarını iddia edenlerin eğitimi getirdikleri noktaya hele bir bakın:
Yaşamın ilk şartı sağlık ve sağlığın ilk şartı hijyen gerçeği iken binlerce okulumuzda temizlik personeli yok. Salgın hastalıklara yol açacak bir kirlilik ve enfeksiyon tehdidiyle karşı karşıyayız. Diyeceksiniz ki İŞ-KUR’dan temizlik personeli veriliyor. Kamuoyu ve tüm veliler bilsin ki, bu seneki yeni uygulamayla okullara verilen temizlik personeli ilk bir ay dışında haftada üç gün çalışacak ve günlük 560 TL alacak. Ayrıca bu personele sadece sağlık sigortası yapılacak. Şaka gibi! Şu an birçok okul müdürü bu insanları bu şartlarda okullarında çalıştırabilmek için ikna etme gayretiyle meşgul.
Dev holding ve şirketlerin yüz milyonlarca TL vergi borçları affedilirken bu sene okullara gönderilen temizlik ödeneğinde yüzde iki yüz kısıtlamaya gidildi.
Bazı okullarda veliler, bazı okullarda idareci ve öğretmenler okullarını temizlik ve boya badana noktasında eğitim ve öğretime hazırlamaya çalıştılar. Maalesef geldiğimiz vahim nokta budur.
Bazı veliler ise okullar çok pis, tuvaletler çok kokuyor diye okul idaresini, öğrencilere yanınızda ıslak mendil getirin dediği için öğretmeni CİMER’e şikayet etmekle meşgul.
Okullarımızda güvenlik personeli var mı? Elbette ki yok. Artık güvenliği nöbetçi öğrenciler sağlıyor.
Okullarımızda öğretmen var mı? Elbette ki yok. Artık yüz binleri aşan ücretli öğretmenlerimiz ile adeta taşeron mantığında bu açığı kapatıyoruz.
Atamalarda liyakat var mı? Elbette ki yok. Geçen sene KPSS’yi kazanarak mülakata giren öğretmen arkadaşlarımız hala atanabilmiş değil. Kaldı ki mülakat puanlarının hala açıklanmamış olması da ayrı bir garabet. Burnumuza pis kokular geliyor.
Maaşlarımızda bir düzenleme var mı? Elbette ki yok. Yıllardır uydurma enflasyon rakamlarıyla gelinen nokta, yoksulluk sınırının 20 bin TL altında maaş alan eğitim çalışanları maalesef ay sonunu getiremez durumda.
Ekim ayında yeniden Meclise gelecek olan ÖMK’de öğretmenin lehine umut verici bir düzenleme var mı? Kariyer basamaklarındaki haksızlık ve garabet düzeltilecek mi? Eğitimciye şiddeti önleme adına caydırıcı hükümler yer alacak mı? Elbette ki hayır. Görünen o ki bu sene de şiddete ve ölümle sonuçlanabilecek saldırılara maruz kalacağız.
Peki, tüm bu sorunları çözme adına dertlenme, çare üretme iradesi Bakanlıkta var mı? Elbette ki yok. Kendi sendikasından, kendi cemaatinden ve tarikatından olanlar arasında koltukları nasıl paylaştırabilirim, sırada bekleyenlerle koltuklarda oturanlar arasında nasıl bir uzlaşma sağlayabilirim telaşı ve projesinden başka hiçbir endişe ve muhasebe yok. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli bu olsa gerek!!!
Sözün özü şu ki; bir devrimle değil bir devrin rezaletiyle karşı karşıyayız. Tarihe acı bir hatıra miras bırakıyor, dedelerin torunlarına ibretle anlatacakları bir trajediye tanıklık ediyoruz. Milli Eğitim Bakanımız neye ve nereye bakıyor bilmiyoruz ama bizce görünen köy Bakan istemez… Zira Türkiye Yüzyılında çocuklarımızı mikrop yuvalarında, öğretmenlerimizi ise canı tehdit altında öylece sahipsiz ve çaresiz bırakıyoruz. Eserinizle övünün gayrı!!!