Ülkemizde 90’lı yıllarda yasal dayanağa kavuşan memur sendikacılığı 2001 yılında 4688 sayılı kanunla da bir temel kanuna ve mevzuata dayanmıştır. Bu kanun daha önce fiili durum oluşturma çabası ile kurulan sendikalara da kendilerini yeni kanuna uydurmaları şartıyla devamını kabul etmiştir. Bu kanun ve yasal dayanaklar oluşurken “grev ve toplu sözleşme” konularının ileride ele alınacağı belirtilerek memurların da uluslararası düzeyde bir sendika kanununa ya da işçi sendikalarının sahip olduğu haklara sahip olmadıkları dile getirilmiş ise de grev ve toplu sözleşme konusu tehir edilmiştir. Ancak, grev ve toplu sözleşmeli memur sendikacılığı için hem çeşitli sivil toplum kuruluşlarından hem de mevcut memur sendikalarından etkili bir ses bugüne kadar çıkmamıştır.
Pek çok hususta olduğu gibi memur sendikacılığımız da ülkemize özgüdür. Verilenle yetinilmiş, üstüne bir talepte bulunulmamış ya da bu talepler cılız kalmış, bir takım lüzumsuz endişelere kurban gitmiştir.
Ülkemizdeki sendikacılık, cemiyetçilik ve sivil toplum kuruluşları maalesef istenilen seviyeye bir türlü çıkamamış, modern dünya ile entegre olamamış, kuruluş amaç ve faaliyetlerini yerine getirememiştir. Bunda sendikacılık anlamında hem toplumun, hem iş kolunun, hem de o iş kolunda faaliyet gösteren sendikaların payı büyüktür.
Ülkemizde memur sendikacılığı (işçi sendikalarında da durum böyle) mahalle sendikacılığı yapılması ve bir siyasi hareketin gölgesinde doğup gelişmesi, varlığını bir siyasi yapıya borçlu olması sendikacılığın önündeki en büyük engeldir. Yani ülkemizdeki mevcut sendikaların pek çoğu (öyle diyelim) bir siyasi hareket ve parti ile anılması bu siyasi partilerin sendikalara müdahalesini de beraberinde getirmektedir. Yahut gölgesinde olduğu siyasi parti iktidara gelirse sendika büyüyor, iktidardan uzaklaşırsa sendika yok olmaya başlıyor. Bu o sendikanın büyüdüğünde etkisizleşmesine, küçüldüğünde kurumsallaşmasına mani olmaktadır. Bir kısır döngü içine girilmekte ve iş; hak arama mücadelesinden, medeni bir çalışma iklimi oluşturulmasından ve özlük hakkı geliştirme taleplerinin kazanılmasından çıkılmasına sebep olmaktadır. Yani sendikacılıktan yandaşlığa ve sendikacılıktan sürekli karşıt olmaya evrilmektedir.
Bugün ülkemizde mevcut memur sendikalarının pek çoğuna modern dünyadaki anlamıyla sendika demek mümkün mü?
Sendikacılıkta dünya literatürüne girmiş “sarı sendika” diye bir kavram var. İşte ülkemizdeki sendikal sahayı renkle tarif edecek olursak; sarının elli tonu diyebiliriz herhalde.
Ülkemizdeki sendikalar ve sendikal saha böyleyken;
Eğitim ve eğitim camiası bu olan biten tiyatroyu ibretle izlerken;
Eğitim çalışanları sendikalardan hızla uzaklaşırken;
Pek çok sendika adında yapı da hiçbir şey söylemezken;
Herkesin her şeyi söylediği bir dönemde bir şeyler söylemek yerine “bişey yapmak” lazımdı.
İşte bu ortamda, sendikal sahadan gelen, yıllarını memur sendikacılığına ve cemiyet hayatına adamış, onlarca, yüzlerce, binlerce; Milliyetçi, Atatürkçü, Vatansever kadroların bir araya gelerek, memur sendikacılığını ayağa kaldırma idealine biz kısaca: “ Hürriyetçi Eğitim Sen “ kuruldu diyoruz…
Fikri Hür, Vicdanı Hür, İrfanı Hür, eğitim çalışanlarının adresi; Hürriyetçi Eğitim Sen, işte bunun için kuruldu.
Hayırlı olsun!
Kutlu olsun!