"Fikri Hür, Vicdanı Hür, İrfanı Hür Eğitim Çalışanlarının Adresi"
image
27 Kasım, 2024
CUMHURİYETİN İKİNCİ YÜZYILINDA BİR ÖĞRETMEN OLARAK HİSSETTİKLERİM

ERDAL KANDEMİR

Yazdı

(2)

CUMHURİYETİN İKİNCİ YÜZYILINDA BİR ÖĞRETMEN OLARAK HİSSETTİKLERİM

 

Meslek sahibi olmak zor ancak öğretmen olmak çok daha zor. Yıllar süren eğitim hayatı, bağlanan ümitler, hayaller ve neticesinde göreve başlayıp başlayamama endişesiyle geçen zaman…

Meslektaşlarımız çok iyi bileceklerdir bu süreci. İlk yıl atamanız çıktıysa bir problem yok. Tadını çıkarabilirsiniz. Fakat haftalar ayları, aylar yılları kovalayıp hakkıyla elde ettiğiniz öğretmenlik diplomasıyla atama mağduru bir öğretmeseniz vay halinize/halimize. İster kamuda ücretli olun isterseniz özel sektörde çalışın. Canınıza okuyacaklardır. Düşük maaşlar, emek sömürüsü, dökülen gözyaşı… Hem meslek onurunuz törpülenir hem yakın çevreniz sükût-u hayale uğrar. Hayallerinizi sürekli ertelemek zorunda kalırsınız. Her defasında ümitlenir her defasında aniden yeşeren ümitleriniz yerle yeksan olur. Yıllar yılları takip eder. ‘Lütfen’ yapılan atama kontenjanlarını bekler durursunuz. Sürekli değişen sınav formatı, ümit edip beklediğiniz kontenjan sayıları ya yeter sayıda değildir ya da diller lal olmuştur. Dudaklar kıpırdamaz kendinizi yalnız ve çaresiz hissedersiniz. Üstelik bu durum her geçen yıl tekrar eder. Mülakatlar, akademiler, değişen sınav sistemleri, konular… İnsanı canından bezdirir vesselam.

             İçinde bulunduğumuz eğitim-öğretim yılında kamuda yaklaşık 1 milyon meslektaşımız çalışıyor. 175 bin kadar da özel sektör çalışanı meslektaşımız var. Bu sene yuvarlarsak 500 bin öğretmenimiz öğretmenlik alan sınavına girdi. Her yıl bu sayıya 100 bin yeni mezun ekleniyor. Buna karşın yapılan atama sayıları bu sayıların çok çok altında kalıyor. Hali hazırda mezun olanları ve okuyan öğretmen adaylarını da eklediğimizde sayı gittikçe kabarıyor. Eğitim fakülteleri kapatılsa önümüzdeki 30-40 yıl öğretmen ihtiyacı yok denilebilir.        

Öğretmen olmak güzeldir. Hayırlı bir meslektir. Öğrenmek-öğretmek biz insanoğlunun hayat gayesidir. Bizler de bu hayatın tam ortasında olanlarız. Bir öğretmen olarak beni üzen şey; kısıtlı imkânlarla eğitim almaya çalışan bizlerin şevk ve iştahının daha yolun başında fazlasıyla yara alması oluyor. Toplum olarak geçmişte fakirlik-yokluk çekmiş bir milletin evlatlarıyız. Kimimiz hala da çekmekteyiz. Zamanın, paranın, imkânın, varlığın-yokluğun kıymetini iyi bilenlerden olmalıyız. Elimizdeki ‘değerleri’ azami titizlikle kullanmalı, ‘kaybedecek bir ferdimiz bile yoktur.’ Düşüncesiyle hareket etmeliyiz.

             Mesleğimi isteyerek seçtim. Çok şükür atamam da çıktı. Rabbim de nasip etti tabi. 14 yıldır da çalışıyorum. Her sene-dönem-hafta başlarında kendimi bir daha bir daha motive etmeye uğraşıyorum. Büyük bir sorumluluk taşıdığımın farkındayım. Ancak çok zorlanıyor çok da sıkılıyorum. Kendimi yine ben cesaretlendirmeye çalışıyorum. Bu içsel güce ne derseniz deyin. İnanç, öz saygı, vatan sevgisi, öğretmenlik onuru… Her neyse işte. Ya da hepsi birden. Hiç böyle hayal etmemiştim açıkçası.

             Bize verilen eğitim mi yetersiz? Atmosfer mi kötü? Biz’de, Ben’de mi bir eksiklik var? Bunca yıl eğitim alıp öğretmenlik yaptıktan sonra daha sağlıklı bir yaşam-çevre olacağını hayal etmiştim. Savaş mı çıkıyor? Ülke mi bölünüyor? Tartışmaları bitmek bilmiyor. Dünün haini bugün dost(!) dost olan düşman(!) olmuş. Kavgaların, dövüşlerin, çekişmelerin, hakaretlerin bini bin para. Şaşırmamak elde değil. Akıp giden bir tarih içerisindeyiz ve bu aralar sular çok bulanık. Tarih gösterecek neyin ne olduğunu.

Haberleri izlemeye dayanamıyoruz, televizyon dizileri berbat. Gündüz kuşağı tiyatroları felaket. Sosyal medyada ne ararsan var. Üstelik bunlara her gün maruz kalıyoruz. Zihni ve ruhsal sağlığımızı korumak gerçekten çok zor. Her gün bir başka gündem. Sürekli birbirini öldüren insanlar, tecavüzcüler, hırsızlık yapanlar, adam kaçıranlar, yüzü kızarmadan dolandıranlar ve haklı olduğunu iddia edenler. Güçlünün yanında olanlar haklı olmasına gerek kalmadan. Kerameti kendinden menkul insanların sesinin daha gür çıkması. İlkesizlik, ahlaksızlık, akrabacılık, kandırmacılık, ikilik… Bunlar bizim çocuklarımız mı?  Biz çocuklarımızı bu çevre için mi büyütüyor, eğitiyoruz yoksa? Sokaklar daha mı baskın geliyor? Öğrenilen şeyler hatırlanmıyor mu artık? Her şey maddeleşti mi? Bilginin, manevi değerlerin bir anlamı yok mu?

             İşte tüm bu sebepler üzüyor, motive olmakta zorluyor beni. Böyle anlarda önce Allah’a dua ediyor, sonra yine yeniden sorumluluk sahibi olduğumuzu, öğretmenlik meslek onuru ve gururu için, ülkesini seven bir vatandaş olarak tüm bu yaşananlara inat çalışmaya devam ediyorum. Diyorum ya hiç böyle hayal etmemiştim ben büyümeyi.

             Tüm bu durumlardan bahsetmem karamsarlığımdan değil. Canım memleketim için üzüldüğümdendir. Yoksa bu memlekette eminim çok değerli insanlar var. Akl-ı selim, vatanperver, namuslu, dürüst, şahsi menfaatini ülke menfaatinin önüne koymayan… Çünkü kuruluş temellerimiz sağlam. En karanlık günlerimizde bile çözüm yolları üretebilmişiz bir milletin evlatlarıyız. Mustafa Kemal’ler, Akif’ler, Kazım Karabekir’ler, Fahrettin Paşa’lar, Şerife Bacı’lar, Halide Edip’ler… İsimli isimsiz nice kahraman büyüklerimiz yetişmiş bu topraklarda. Bu memleketin sınırları kanla çizilmiş. Ancak uçurumun kenarına kadar gelip düşüp düşmeme endişesi yaşamanın ne gereği var? Bir daha acı, çile, gözyaşı dökmenin…  Zaten tüm bu mücadeleler bir daha bu durumlara düşmeyelim diye verilmedi mi?

              Tüm bu karmaşık duygular içerisinde yine derse girip yine de dersimizi işlemeye çalışıyoruz. Açıkçası cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında daha iç açıcı meselelerden bahsetmek isterdim. Yüz yıl önce yaşayan bir öğretmen bu günleri nasıl hayal etti bilemem. Belki çok daha iyisini hayal etmiştir belki de hayal bile edemediği şeyler gerçekleşmiştir. Hiç aklına gelmeyecek şeyler… Meçhul. Ancak eğer üçüncü yüzyılda yaşayan değerli öğretmen meslektaşlarımız için bir hayal kuracak olsam şunları kurardım:  Daha müreffeh bir ülkede daha hür ve daha bağımsız yaşadıklarını. Daha medeni, eğitimli, ilkeli, ahlaklı tek ve bütün oldukları bir ülke hayal ederdim. 

             Başta Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bu memleket için dertlenen, çalışan, mücadele eden, emek veren, canını veren… Tüm öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutlarım.

             Memleketimiz ilelebet yaşasın.

BEN BİR ÖĞRETMENİM!

04 Kasım, 2024