"Fikri Hür, Vicdanı Hür, İrfanı Hür Eğitim Çalışanlarının Adresi"
image
12 Ocak, 2023
ADALET VE ONUR
ADALET VE ONUR

Cüneyt KAHYAOĞLU

Yazdı

(1)

ADALET VE ONUR

Yaşamın kutsallığı; her canlının yaşama hakkından gelir. Ancak aslolan ve kutsiyeti bu eyleme yükleyen onurlu ve adil bir şekilde yaşamak zorunluluğudur
Bu gün içinde bulunduğumuz dünyada, toplumların eğilimlerine baktığımızda bu iki kavramın; yarın düşüncesi, mevcut durumu koruma güdüsü ve güçlünün yanında olup, güçlü görünme kaygısıyla unutulduğunu veya unutturulduğunu görüyoruz.. Öyle ki büyük bedeller ödemek pahasına onları koruyamaya çalışanlara kötü gözle bakılır hale geldi artık.
İnsanın yaşam içerisinde kendisini nereye konumladığı ve ne üzerinden tanımladığı ile ilgili aslında bütün mesele. Sizin için kesinlikle yanlış olan bir durum, bir başkası için yaşamın kaynağı olabilmekte hatta bunu savunmak adına birçok şeyi feda edebilmekte maalesef. Toplumların zaman içerisinde geçirdiği değişimler bu kavramlar üzerindeki algısını da değiştirmiş bulunmaktadır. Mesela adalet gibi. Bu kavram birçokları için haklının hakkının verilmesi ve mazlumun korunması şeklinde tanımlansa dahi iş başa geldiğinde sonucun bizi üzmemesi için elimizden geleni ardımıza koymadığımız da su götürmez bir gerçek bu arada. Kime göre adalet? Neye göre adalet?
Güce göre değişen bu bakış açısı, gelişimlerini tamamlayamamış toplumlarda her gücü eline alanın kendini haklı gördüğü ve itiraz edenin hain, bölücü, bozguncu vb. sıfatlarlarla kafasının ezildiği bir kısır döngüye girmiş durumda. Bu güç ayrıca elinde bulunana her şeyi yapma ve yanlış yaptığında da eleştirilmeme hakkı vermektedir. Bu durumun en tehlikeli olanı ise; gücü eline geçirenin intikam hırsına sahip olmasıdır ki bu durum; toplumları oldukları yerden daha aşağılara düşürmekle kalmaz, yukarı çıkmak isteyenin de adalet adına infaz edilmesine sebep olabilir..
Onur ise, kişinin kendi varlığına, kendi kişiliğine karşı beslediği saygı, insanı insan yapan iç değerdir. Adaletin uygulanmadığı durumlarda dahi çıkarını düşünmeden adaleti savunan ve bu fikrinde ya da eyleminde ısrarcı olan evrensel değerleri savunma ve koruma duruşudur.
İnsanların isteyerek veya istemeyerek doğup büyüdükleri topraklardan koparılarak köle şartlarında çalıştırılması, asgari yaşam standartlarına mecbur bırakılması, büyüklüğün, gücün, itibarın gösterişle ve lüks ile sağlanabileceğinin dayatılması sonucunda, insanların ilk taviz verdikleri iki kavram onur ve adalet oldu maalesef. Çünkü bu iki kavramın varlığının ısrarında mevcut durum yitirilebilmekte, çoğunluğun bu kavramlardan vazgeçmiş olması neticesinde ayrık otu olarak müesses nizam rahatsız edilebilmektedir.
Benim anladığım odur ki; tarihte bütün insanlar herhangi bir duruma, olaya, kavram değişikliğine, göçe, ölüme ya da yaşama genellikle din ve açlık/tokluk üzerinden motive edilmişlerdir. Ölümden sonrası için bir konfor alanı sağlaması gereken din; bazen yokluğa tahammülün iknası, bazen adaletsizliğin görmezden gelinebilmesinin sebebi, bazen de onur vb. duygulardan vazgeçişin kolay kabullenişine neden olabilmiştir. Buradan hareketle din için vazgeçilebilen! kavramlar, çıkar ve yarın kaygısı için neden yok sayılamasın ki?
 
Bu durumun en acısı da; çocukların aileden aldıkları veya almaları gereken bu değerleri pekiştirmek ve yaşatmak için onlara rol model olması gereken eğitim camiasında da makam, tayin, görevlendirme, kayrılma, ek ders vb. nedenlerden dolayı bu kavramların kolaylıkla vazgeçilebilir hale gelmiş olması. Mevcut durumunu korumak adına her türlü adaletsizliği uygulayan veya göz yuman, kurucu unsurlardan rahatsız olabilen, adalet ve onur kavramlarını kendisini orada tutan kudretin sesine göre şekillendirebilen, hak kavramı sadece başkaları yanlış yaptığında geçerli olan ve hatta bütün varoluşunu bu durumu inanarak sürdürmek üzerine kuran bir eğitimci/yönetici tipi türedi son zamanlarda. Adil olmak ve doğru bildiğinden vazgeçmeden onurlu durabilmek yaklaşımlarını okullar üzerinden topluma yaymakla ve unutulmamasını sağlamakla görevli olanların aslında kendilerinin bu kavramların tecavüzcüsü olması ve üstüne üstlük bunu yapanların muteber sayılması trajikomik değildir de nedir? Kuzunun Kurt’a teslim edilmesi demeyeceğim çünkü biz Fırat’ın kenarına gelene kadar ya koltuğumuza başkası oturursa filan maazallah.
 
Bilim ve sanatın takdir edilmediği ülkeleri terk ettiği gerçeği defalarca tecrübe edilmiştir. Israrla her konunun eğitim camiasına bağlanmasının sebebi ise bütün toplumların tek kurtuluşunun eğitime ve onu yürütmekle görevli olanların adaletli ve onurlu bireyler olmasına bağlı olduğu tarihi gerçeği ve tecrübesidir.
Düşünüyorum da;
Tarafsızlığı simgelemek adına gözleri bağlı olduğu söylenen adalet tanrıçası Themis, biz insanlara güvenmediği için ‘Nasıl olsa bunlar ortalığı berbat edecekler ve eğitimin de, adaletin de, onurun da canına okuyacaklar. En azından gözlerim görmesin anacım’ deyip gözlerini bağlatmış olabilir mi acaba?