Eğitim sisteminin her kademesinde görev yapan insanların farklı sorumlulukları ve zorlukları vardır. Ancak Millî Eğitim Bakanlığı bünyesindeki şube müdürleri, hem sorumluluk bakımından büyük yük taşıyan hem de özlük hakları açısından en çok ihmal edilen gruplardan birisidir. Şube müdürlüğü, dışarıdan sadece bir unvan gibi görünse de bu görevde bulunanların iş yükü ağır, hakkı ise ne yazık ki çoğu zaman yok sayılmaktadır.
En başta şu soruya cevap bulamıyorum ben: Neden şube müdürleri, kariyer basamakları kapsamında yer alan uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik unvanlarından faydalandırılmamaktadır? Oysa bu görevde bulunanların asıl mesleği öğretmenliktir. Bugün masa başında yöneticilik yapıyor olabilirler, ancak yarın tekrar sınıfa dönmeleri gayet mümkündür. Bu durumda, öğretmenlik kariyer basamaklarının dışında bırakılmaları ne hukukla ne de hakkaniyetle izah edilebilir. Sınıfa dönmeseler dahi bunun mantıklı bir açıklaması yoktur bana göre.
Dahası, maaş dengesi de büyük bir çelişki oluşturmaktadır. Düşünün ki bir şube müdürünün emrindeki okul müdürü, başöğretmenlik unvanı ve ek ders ücretleriyle birlikte 70-80 bin TL maaş alırken, aynı şube müdürü 63-65 bin TL civarında bir maaşla görev yapmaktadır. Üstelik şube müdürünün sorumluluğu daha fazla, iş yükü daha ağır, yönetim alanı daha geniştir. Bu tabloyu hangi vicdan kabul eder?
Millî Eğitim Bakanlığı’nın temel taşlarından biri olan şube müdürlerinin böylesine görmezden gelinmesi yalnızca bir meslek grubunu mağdur etmekle kalmaz; aynı zamanda kurumsal adalet duygusunu da zedeler. Eğitim gibi kutsal bir alanın içinde bu denli açık bir maaş ve kariyer dengesizliği, hem çalışma motivasyonunu kırmakta hem de kuruma olan bağlılığı zayıflatmaktadır. Eğitim sistemini ayakta tutan yapının içindeki farklı görevlerde çalışanlar arasında adaleti sağlayamazsanız, bu sistemin bütünlüğü de zamanla sarsılır.
Ayrıca bu şartlar altında, gelecekte şube müdürlüğü kadrolarına liyakatle atanan nitelikli personel bulmak da giderek zorlaşacaktır. Yani 76. maddeye göre atamaya devam edeceksiniz demek oluyor bu. Bu da ayrı bir problem aslında. 76. maddeye göre yapılan atamalar artık tamamen terk edilmeli, yerine objektif kriterlere dayalı sınavla atama sistemine geçilmelidir.
Kimse, daha fazla sorumluluğu olan ama daha az imkân sunan bir göreve talip olmak istemeyecektir. Bu da sistemin işleyişini doğrudan etkileyecek, iş bilen liyakatli yönetici bulma sorunu ortaya çıkacaktır.
Tüm bunlara ek olarak, son yıllarda şube müdürlerinin rotasyonu yaklaşırken torpilli atamalar yapılmakta, güzel yerler adeta rezerve edilmektedir. Bu durumda rotasyona giren diğer şube müdürleri daha az tercih edilen yerlere gitmek zorunda kalmaktadır. Bu uygulama sadece adaleti zedelemekle kalmıyor, aynı zamanda hak kayıplarına da neden oluyor. Hakkaniyete uygun olmayan bu tablo, çalışanlar arasında güven duygusunu zedeliyor, huzuru bozuyor.
Eğer gerçekten adaletli bir yönetim anlayışından söz edeceksek, önce kendi içimizdeki adaleti tesis etmeliyiz. Şube müdürlerinin yaşadığı mağduriyet acilen giderilmeli, kariyer hakları iade edilmeli ve özlük haklarında iyileştirme yapılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, eğitimde adaleti sağlayamazsak, topluma da adil bir gelecek sunamayız.