"Fikri Hür, Vicdanı Hür, İrfanı Hür Eğitim Çalışanlarının Adresi"
image

Merak Edilenler

Siyaset kurumunun sendikaları arka bahçesi, tapulu malı gören anlayışından bıktık. Toplu sözleşme masaları da dahil verdikleri talimatların! yerine getirilmesini istemelerine başkaldırdık.. Sendika üyesi olan eğitim çalışanlarının iradelerini ipotek altına almalarından ve hatta yok saymalarından yorulduk. Fütursuzca sendika seçimlerine müdahil olmaları, her türlü baskı ve tehdit ile sendikaları dizayn etmeleri artık yeter dedirtti. "Fikri hür, vicdanı hür, İrfanı hür" bir anlayışla bağımsız sendikacılık yapmak; hür ve eleştirel düşünceyi özümseyen, çok sesliliğe saygıyı garanti altına alan çalışmalar için varız. Tüm eğitim çalışanlarının ekonomik, sosyal, kültürel ve mesleki kazanımları ile hak ve menfaatlerini koruyup geliştirmeyi amaçlıyoruz. Mücadelemiz memurun vicdanının yansıra cüzdanının da hür olması mücadelesidir. Çalışma hayatında emektir en yüce değer ve onun da temeli liyakattir anlayışındayız.

Öğretmenlik bilincinin hürriyet ve bağımsızlık noktasında topluma örnek olucu davranışlara dönüşmesi yolunda çalışmalar yaparak. Kutsal bir görev icra eden öğretmenlerimizin meslekî dayanışma haricinde bir ortak çareleri olmadığı düşüncesiyle birlik ve beraberlikle, bilinç ve cesaretle hareket edebilmesini geliştirerek; bu amaç doğrultusunda faaliyetler sergileyerek. Sendikamızın tüzüğünde de yer aldığı şekliyle öğretmenlerin gerek mesleki gerek sosyal alanlarda gelişimini desteklemek üzere kurslar açmak sendikamızın amaçlarından biri.

Yok. Sendikacılığın zaaflar üzerine kurulmasına, ayrımcılığın ve ötekileştirmenin teşkilatlanma yöntemi olarak kullanılmasına karşıyız. Hiçbir şekilde siyasetin güdümünde olmayacağız, siyaset mahfilini ancak çalışanın sesini duyurma ve hak arama mecrası olarak görme tarafındayız. Başkalarında yanlış gördüklerimiz ve eleştirdiklerimizi yapma tekrarına düşmeyecek bir sistem oluşturma iddiasındayız. Kişilerin ve kurumların ilkeleri gölgelemediği bir kadro hareketi başlatıyoruz. Hürriyetçilik her noktada şiarımızdır. Zira özgürlük de, irade beyanı da kutsaldır.

Normal bakıyor; biz onları rakip olarak değil, kendimizi onların yerine güçlü bir alternatif olarak görüyoruz. Yani sendikal anlamda tüzüğünün gereğini yerine getirme çabası içinde olanlar derttaşlarımızdır, sendika kisvesi altında eğitimin ve toplumun yozlaşması adına dert üretenlerse sistemik mücadele kapsamımızdadır.

Çünkü kadın kol, uzantı değildir; bağımsız bir bireydir. Cinsiyet ayrımı bu tip yapılanmalarla yerleşik hale getirilmektedir.

Bir mum yakarsınız, bir kısım karanlıklar dağılır; şikâyetlerimizi çıralar - kandiller haline getirdiğimizde yolumuz da, ufkumuz da aydınlanır. Kötü gidişe son vermek, kötü gidişe sessiz kalmak gibi zihnimizin bir kararıdır. Ki bizim meşalemiz hürriyetçi azim ve kararlılığımızdır.

İlkeleri kişilerin ve kurumların önüne aldı. Bu bağlamda tüzüğüyle ve manifestosuyla kendini bağladı. Partisel güdüm eğitim çalışanlarının zaaf göstermesiyle, kendi gücünün farkına varamamasıyla mümkün; buna mukabil nicelikten önce üye niteliğimizi pekiştirici çalışmalar temel tedbirlerdir. Kadrolarımız yarınlarımızın teminatıdır.

İçeriği doğru mesajlarla dolu ve pedagojik olarak yetişen nesillerin istendik yönde olumlu davranış kazandırma adına doğru bir oto-telkindir. Geri gelmesi coşkumuzu arttıracaktır.

Bilim, hak ve özgürlükler sacayağında düşünüyoruz. Eğitim sistemimizin de temelini oluşturan bilimsel çalışmaların, tavsiye ve tedbirlerin anayasal güvence altındaki hak ve özgürlükleri kısıtlamadan toplumsal faydaya dönüştürülmesi elzemdir.

Derhal atanmaları gerektiğini, eğitim çalışanları arasında ücretli-sözleşmeli gibi ayırımlar yapılmadan eşitlik ve genellik ilkesine uygun işlem tesisi gerekliliğini düşünüyoruz. Diğer yandan yeni üniversiteler ve yeni bölümler üzerinden kontenjanların mesir macunu gibi dağıtılmasına da karşıyız; bu alan siyasetin elinde promosyon malzemesi olmamalıdır.

Yunus’un “Bunca varlık içinde bitmez gönül darlığı” sözünden hareketle tercihiniz aynı zamanda vicdan aynanızdır. Hürriyet fikrini ve bağımsız davranış düşüncesini bilhassa eğitimde ‘olmazsa olmaz’ olarak görenleri aramızda görmekten mutluluk duyarız.

Devlet işverense sendikalı sayısıyla ilgilenmez, çalışan sayısıyla ilgilenir. Uslu çocuk sendikacılığı yapanlara şov malzemesi vereceklerine tüm çalışanların maaşlarına o primin misliyle artış yapılmasına yol verilsin de görelim.

Eğitimin bizzat kendisini; içeriği boşaltılmış, itibarı minimize edilmiş ve birkaç teknolojik ameliyeden ibaret kalmış eğitimimizin bütün paydaşlarıyla birlikte toptan masaya yatırılması gerekir. Siyasî iktidarların deneme tahtası olmayacak bir yapıya bismillah demeliyiz.

Öğrenci kredisi yerine karşılıksız devlet bursu verilmesi, öğrenci adedince yurt tahsisi yapılması ve bunların ortaöğretime de şamil edilmesi; parasız yatılı okulların yaygınlaştırılması, özel okullara verilen devlet desteğinin kaldırılması; bunun yerine ailelere okullu öğrenci adedince eğitim desteği verilmesi gibi birçok önerimiz var.

Evet ama toplumsal birlik ve beraberliğimizin bekası, kederde ve sevinçte bir millet olabilmenin sigortası olarak; bir slogan ve heyula olarak değil.

Değişiklikler toplumsal konsensüsle olmalı ve genellik arzetmelidir. Hem emekliliğe hak kazanma noktasında hem de görevin yaş sınırıyla hitamı noktasında memur, işçi, asgarî ücretli, işletmeci, siyasetçi vs. bir bütün içerisinde değerlendirilmelidir. 65 yaş nedeniyle meslekten el çektirilen bir kişi siyaset üzerinden ülke yönetiminde karar verici olacaksa tümden bir daha düşünülmesi gerekir.

Değişiklikler ve yenilikler kazanılmış hakların kaybına yol açamaz. Maç oynanırken kural değiştirilmez. EYT de bu bağlamdadır, müktesep hak iade edilmelidir.

Hem kayıtsız kalmamalıyız hem de insanın makinaların gölgesinde kalmamasına yol aramalıyız. Dijital çağ ile birlikte gitgide hayatımızın künhüne giren yapay zekâ ve algoritmalara teknolojik fetiş unsuru haline getirilmeden ve insanın varoluşsal anlamı nesneleştirilmeden vâkıf olunmalıdır. İnsanın varlığını anlamsızlaştıracak işlere bulaşmadan üretim, özgün proje, patent ve yaratıcılık bütün eğitim kademelerinde alabildiğine teşvik görmelidir.

Devlet soyut bir kavramdır oysa millet somuttur, canlıdır. Toplumlar, ortak refahları adına aralarındaki işbölümünü kafalarında devlet olarak canlandırırlar. Aslolan millettir ve devlet milletin hizmetkârıdır. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözünün sağlaması; toplumsal katmanlar rahat ve mutlu değilse devlet de işlevsiz demektir, insanın yaşatılmadığı devletler gerçekte ölüdür.

Millîlik millete ait olmaklıktır. Millet olma hissiyatımız yerlerde sürünüyorsa eğitimin millî falan değildir. Millîlik bakanlıkların ön takısı değil bir duyumsama ve bir davranış pratiğidir. Atatürk’ün anladığı anlamda millîyiz ve eğitimi bu milleti çağdaş uygarlığa taşımanın tek yolu olarak görmekteyiz.

İlkeler her şeyden önemlidir; kişilerin varlığının teminatıdır. Kişiliğimiz ne kadar ilkelerle mücehhez olursa o kadar güçlüyüzdür.

Var ve peyderpey bunları eğitim kamuoyuyla paylaşmaktayız. Dahası olaylara ve eğitimin altyapısına bakıştaki farklılıkları zenginlik olarak görmekteyiz. Klasik zihniyetin dışına çıkmak lazım zira reformlar bile o zihinsel donuklukta nesillerimizle birlikte heder olup gidiyor.

Elbette, hatta tüm şube yada genel merkez yönetiminin tamamını bile oluşturabilirler. Tamamen istek ve gayretlerine bağlı.

Memura düşük ücret politikası ve siyaset yasağı mevcut düzenin emniyet sübaplarından. Mesleğine yaraşır bir ücret alan ve siyasete doğrudan dahil olabilen kamu çalışanları ile sosyal ve siyasal hayata kalite gelir kanaatindeyiz. Zaten bu iki bariyer bu yüzden var.

Özel okullardaki eğitim çalışanlarının hak ve hukukunu kendimiz adına ne diliyorsak o noktada kabul ediyoruz. Fakat eğitimin ticarileşmesini, öğrenci-veli tarafının müşterileştirilmesini ve devlet tarafından pozitif ayrımcılık görmelerini doğru bulmuyoruz. Hakiki bir eğitim sisteminin olduğu bir ülkede özellere bu kadar iş düşmez, düşmemeli.

En doğrusu bu. Böylece eğitimciler sendika-siyaset tavassutuyla bir yere gelerek birilerine göbek bağıyla bağımlı kalmazlar. Eğitim sendikaları da müdürlükleri ele geçirerek güç gösterme yarışından çok daha faydalı ve eğitimin hayrına işler yapmaya odaklanırlar. Artı; demokrasinin de toplumsallaşması böyle olur, sadece belediye ve meclis seçimleriyle olmaz. Öğrenciler bile sınıf/okul başkanını seçebiliyor ama eğitimciler müdürlerini, üniversite personeli rektörünü seçemiyor maalesef.

Olması gereken o. Eğitim hayatını test şıkları arasına sıkıştırıp gelecek tasarımları yapmak beyhude. Kabiliyetlere göre daha ortaokul aşamasında ayrışan ve sevdiği alanlar üzerinden geliştirilen bir model esas olmalıdır. Elimizdeki düzenek tükendikçe zaten oraya gitmekten başka seçeneğimiz kalmayacak.

Uzaktan bakıyoruz. İmkân bakımından ve mecburiyetler kaşsısında tabii ki bir alternatif. Fakat bu, özünde –mış gibi yapmaktır. Uzaktan ancak öğretim olabilir; eğitim ise yüzyüze ve insanların birbirlerinin canlı varlığından kolektif bir etkileşimdir. Araya perde koymak değil sahici bir ortam oluşturup hayata hazırlamaktır.

Genelde iyi şeyler; artıları var, eksileri de var. Bilgiye ve etkileşime kapalı değiller, öncekilerden farklı baktıkları noktalar fazlasıyla var. Fakat bazı yaşamsal tecrübelerden mahrum olarak yaşamak durumundalar ve onlara gerçeğini unutturacak kadar etkin bir sanal hayata âşinalar. Onları anlayabilir ve hatalarımızı onlara miras bırakmadan özgürlük ve özgünlük yolunda onları takviye edebilirsek gelecekten umutlanmak için bir nedenimiz olur.