İnsanoğlu, var olduğu günden itibaren daima bir mücadele içinde kendisini bulmuştur. İnsan, doğası gereği zorluklarla karşılaşmakta ve bu zorluklara karşı çözüm yolları aramaktadır. Bu mücadelenin ilk amacı hayatta kalmaktır. Hayatta kalmayı takip eden diğer süreçler ise gelişme ve kendini ifade etme olarak sıralanabilir. Ancak bu süreç sadece fiziksel ya da dışsal engellerle sınırlı kalmaz; duygusal, psikolojik ve toplumsal mücadeleler de önemli bir yer tutar. İnsan, mücadele ederek hem çevresine hem de kendine anlam kazandırır.
Bireysel düzeyde insanın mücadelesi, genellikle kendi potansiyelini keşfetme ve engelleri aşma sürecidir. Hayatta kalma mücadelesi, sadece fiziksel anlamda değil; psikolojik ve duygusal anlamda da önemli bir yer tutar. Kişisel mücadelelerin başında, insanın kendi kimliğini bulma, benlik algısını geliştirme ve özgürlüğünü kazanma arzusu gelir.
Bireysel mücadelenin ötesinde, insanlık toplumsal düzeyde de büyük mücadeleler vermiştir. Toplumsal mücadeleler, genellikle eşitlik, özgürlük ve adalet gibi temel insan hakları üzerinden şekillenir. Tarih, kölelik, ırkçılık, cinsiyet eşitsizliği gibi çeşitli sorunlarla mücadele eden insanların hikâyeleriyle doludur.
Toplumsal mücadelenin en büyük organizasyonlarından biri de sendikal hareketlerdir. Sendikal hareket, çalışanların haklarını savunmak, çalışma koşullarını iyileştirmek ve toplu sözleşme haklarını elde etmek amacıyla tarihsel olarak önemli bir rol oynamıştır. Ancak sendikal mücadelenin nasıl olması gerektiği; eğitim çalışanlarının karşılaştığı zorluklar, toplumsal ve ekonomik koşullar ile sendikaların kendi strateji ve yöntemlerine göre değişiklik gösterebilir. Bu bağlamda, etkili bir sendikal mücadelenin temel prensipleri, stratejileri ve hedefleri üzerinde durulması gerekmektedir.
Sendikal mücadelenin en temel ilkesinin birlik olduğu söylenebilir. Eğitim çalışanları, bireysel olarak karşılaştıkları zorluklarla başa çıkmakta zorlanırken, kolektif bir güç birliği oluşturduklarında daha güçlü hâle gelirler. Sendikaların gücü, üyelerinin katılımına ve dayanışmasına dayanır. Eğitim çalışanlarının yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda psikolojik olarak da birbirlerine destek olmaları önemlidir.
Bu dayanışma, sadece iş yerinde değil, toplum çapında da etkili olabilir. Eğitim çalışanlarının, kendi sınıf çıkarları doğrultusunda diğer sosyal gruplarla da dayanışma içinde olmaları, daha geniş toplumsal değişimlerin önünü açabilir. Bu bağlamda yola çıkacak olursak, eğitim iş kolunda faaliyet gösteren sendikaların 25 yıllık süreçte çok da başarılı olduğunu söylemek mümkün değildir.
Siyasallaşmış sendikal örgütlenmelerin, eğitim çalışanlarının sosyal, ekonomik ve özlük haklarının iyileştirilmesi konusunda çalışmalar yapmak yerine, bağlı bulunduğu siyasi partinin pozisyonuna göre tavır alması en büyük handikaptır.
Yıllar içinde eğitim çalışanlarının mali haklar konusunda sürekli geriye doğru gittiği görülmektedir. Kısa bir örnek vermek gerekirse; 2002 yılında sene başı eğitim-öğretim tazminatı 175 TL idi ve bu miktar, eğitim çalışanı maaşının yaklaşık %32’sine tekabül etmekteydi. O dönemde çeyrek altın fiyatı 27,4 TL idi. 2002 yılında sene başı eğitim-öğretim tazminatı ile 6’dan fazla çeyrek altın alınabiliyorken, günümüzde sene başı eğitim-öğretim tazminatı 4.085 TL ve 2024 Eylül ayı çeyrek altın fiyatı ise 4.979 TL’dir. Yani artık bir çeyrek altın bile alınamayan bir noktaya gelmiş bulunmaktayız. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir.
Eğitim sendikaları sadece ekonomik hakları savunmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal eşitlik için de mücadele eder. Eğitimde fırsat eşitliği sağlanmadıkça, toplumsal adalet de tam anlamıyla sağlanmış olamaz. Bu nedenle, eğitim sendikalarının mücadelesi yalnızca eğitim çalışanlarını değil, tüm toplumun geleceğini şekillendirecek kadar önemli bir rol oynamaktadır.
Bu anlamda Hürriyetçi Eğitim Sen, yozlaşmış sendikal düzeni yıkmak ve memur sendikacılığında yeni bir tarz ve model olmak amacıyla kurulmuştur. Önüne konulan tüm engellemelere rağmen, 3 yıllık süreçte üye sayısını sürekli artıran, eğitimde gündem belirleyen ve yaşanılan sorunların üzerine cesurca giden bir yaklaşımla eğitim çalışanlarına yeni bir umut olmuştur.
Unutulmamalıdır ki, kazananlar daima mücadele edenlerdir.
Bu mücadelede “sen”, “ben” yok; hep beraber, eğitim çalışanlarının yıllar içinde kaybettiği itibarın tekrar kazanılması için tek adres Hürriyetçi Eğitim Sen’dir.
And olsun hürriyete!