Tarih boyunca öğretmenlik mesleği bilgi aktarımı olmanın ötesinde rehberlik, ilham verme ve topluma yön verme gibi önemli görevleri de üstlenmiştir.
İlk çağlarda öğretmenler, filozoflar, din adamları veya kabile büyükleri idi. Bu kişiler toplumun değerlerini ve bilgilerini, yeni nesillere aktaran tarihin önemli figürleriydi. Antik Yunan’da Sokrates, Platon ve Aristo gibi düşünürler öğretmenlerin rollerini belirlerken, İslam dünyasında öğretmenliğin kurumsal bir yapıya kavuşmasında İmam Gazali önemli bir rol oynadığı görülür. Gazali, eğitimin amacının sadece bilgi aktarmak değil, aynı zamanda ahlaki gelişim olarak görmüş, öğretmeni ise öğrencinin ruhunu şekillendiren bir rehber olarak tanımlamıştır. İhya-u Ulumiddin adlı eserinde öğretmenin sorumluluklarını detaylı bir şekilde anlatır. Bir diğer önemli isim İbn-i Sina’dır. Onun tıp ve felsefe alanındaki eserleri medreselerde ders olarak okutulmuş, düşünce sistemiyle bir çok öğrenciye ilham olmuş, eğitim tarihinin en önemli öğretmenlerindendir. Farabi, “İkinci öğretmen” unvanıyla anılmış, bireyi olgunlaştırmak ve toplumu bilinçlendirilmek gibi eğitim amaçları edinmiştir. Görüldüğü gibi en köklü kültür ve medeniyetlerde öğretmenin en önemli amacı ve görevi değer kazandırmak, bireyi her anlamda olgunlaştırmaktır.
Osmanlı’da öğretmenin yeri ve önemine baktığımızda hem sarayda önemli kararlarda rol alan hem de devlet yönetiminde bilgi ve tecrübesiyle katkıda bulunan liyakatlı kişiler olduğunu görürüz. Özellikle şehzadeleri yetiştirmek amacıyla görevlendirilen lalalar tarihe yön veren padişah karakterlerini oluşturmuşlardır. Fatih Sultan Mehmet’in hocası Akşemseddin İstanbul’un fethi aşamasındaki rolüyle öğretmenlik tarihinde ayrı bir öneme sahiptir. III. Murad ve III. Mehmet dönemlerinin şeyhülislamı Hoca Saadeddin Efendi aynı zamanda bu padişahların hocasıydır. Yazdığı tarih kitaplarıyla da tarihte yer edinmiş önemli bir isimdir. Bunun yanında Kemalpaşazade hem bir alim hem de eğitimcidir. Kanuni döneminde etkili olmuş onun “siyaset, adalet ve ilim” anlayışını şekillendirmiştir. Görüldüğü gibi öğretmenlik, tarihi süreç içerisinde kurumsallaşmış ve bir devletin oluşma, olgunlaşma ve büyüme aşamalarında tarihe yön veren karakter oluşumlarını hazırlamıştır. Aynı zamanda toplumun fikir ve ahlak dünyasını şekillendiren güçlü şahsiyetlerdir.
Günümüzde öğretmenlik mesleğine baktığımızda, Mustafa Kemal’in “Türkiye Cumhuriyeti’nde oluşturduğu ve önemli bir konuma getirdiği öğretmenlik mesleğinin kutsallığında aşınmalar yaşandığını görüyoruz.” Bu mesleğin önemini vurgulamak amacıyla tarihte “başöğretmenlik” gibi bir rol almış, toplumun eğitim ve eğitilme anlayışına bizzat kendisi yön vermiştir.
Lakin zaman içerisinde öğretmenlerin çalışma koşullarında, toplumun öğretmene bakış açısında açıkça bir gerileme ve itibarını, işlevini önemsizleştirme olduğunu görüyoruz. Ekonomik kaygıların, öğrenci, veli ve hatta kendi okulu içerisinde maruz kaldıkları baskıların sınıf içerisindeki motivasyona da yansıdığını ve olumsuz etkilediğini görüyoruz.
Öğretmenin, hayata hazırlama, çağın gerekliliklerine göre kendisini güncelleme, topluma değer kazandırma gibi misyonlarını yerine getirmekte güçlük yaşadığına şahit oluyoruz. doğru Eğitim politikalarına yön vermesi rolünden arındırılmış, her gün değişen politikalar arasında adaptasyon sorunu yaşatılan, meslek gelişim için sunulan olanakların yetersizliği ile, baş etmeye çalışan, sürekli değişen müfredatlar ve sınav sistemleri arasında sıkıştırılan destek mekanizmaları yine kendileri olan bir mesleğe dönüşmüştür. Amaç eğitim vermek değil, eğitim kaosuyla baş etmektir.
Günümüzdeki tüm bu şartlara rağmen öğretmenler büyük bir özveriyle görevlerini sürdürmeye devam etmektedir. Çünkü öğretmenlik, içten gelen bir sevgi ve sorumluluk duygusuyla yapılmaktadır. Bu yüzdendir ki kaynağı yine bireyin maneviyatında olan bu mesleğin söylemlerle değil somut adımlarla güçlendirilmesi gerekmektedir. Güçlü bir toplum, güçlü bir ülke demektir. Bu gücün kaynağı öğretmenlerdir.