"Fikri Hür, Vicdanı Hür, İrfanı Hür Eğitim Çalışanlarının Adresi"

Ana SayfaHEZİMETTEN ZAFERE: 19 MAYIS

HEZİMETTEN ZAFERE: 19 MAYIS

19 Mayıs 1919 Türk Kurtuluş Savaşımızın, İstiklal Harbimizin, Milli Mücadelemizin yeni Türkiye Devletimizin kuruluşu için atılan büyük adımın başladığı tarihtir. Mandacı zihniyetlerin, işbirlikçilerin, menfaatçilerin, teslimiyetçilerin, korkakların, hainlerin, çok yüzlülerin, düşmanların kaybettiği; ‘Bu vatan benimdir.’ diyenlerin kazandığı zaferin adıdır. Doğru olanların, dürüst olanların, vatansever olanların, çalışkan olanların ‘Evladım anasız yaşayabilir vatansız yaşayamaz.’ diyenlerin, vatanı için canını feda edenlerin adıdır 19 Mayıs. Şahsi menfaatlerini ülke menfaatinin önüne koymayanların, milletine yalan söylemeyenlerin ‘özgürlük benim karakterimdir.’ diyenlerin ismidir 19 Mayıs. Sevr paçavrasını yırtıp atan, Lozan’la bağımsız Türkiye Devleti’nin adını yedi düvele duyuran, devletimizin, milletimizin, bayrağımızın onurunu geri alan ‘kurtuluştur’ 19 Mayıs. Karamsarların kaybettiği, ümit var olanların kazandığı, hürriyet sevdalılarının günüdür 19 Mayıs. Rabbim milletimize bir daha böyle karanlık günler yaşatmasın inşallah.

            24 Nisan 1923’te Mustafa Kemal’in ilk BMM meclis konuşmasından bu kez 19 Mayıs’ı anlatmak istiyorum. Bu bölümü daha önce yazdığım ‘Hakimiyet Bila Kaydü Şart Milletindir!’ yazımızla ilişkilendirerek okumakta fayda vardır. Ayrıca bu içerikte Mustafa Kemal’in içeride ve dışarıda düşmanların ne gibi hilelere başvurdukları bölümlere değineceğiz. Son bölümde ise severek takip ettiğim Murat Bardakçı’nın ‘Bir Devlet Operasyonu:19 Mayıs’ kitabından da dikkat çekici olan olaylara değineceğim. Ben tarihçi değilim. Yalnızca vatanını seven bir öğretmen olarak bu hadiselerin bende uyandırdığı hisleri paylaşabilir, desteklediğim fikir ve olguları anlatabilirim.

             Mustafa Kemal, 19 Mayıs arifesindeki İstanbul günlerinden şu şekilde bahseder:

            ‘Yabancı kuvvetlerin işgali altında inleyen başkentimizde kan ağlayan bütün onurlu kişiler, millet aydınları, din ve devlet hizmetlerinin önde gelen kişileri, büyük hilâfet ve saltanat makamı milli bağımsızlığımızın bu tehlikeli durumdan kurtarılmasının ancak milli vicdandan doğan birliğin azim ve iradesine bağlı bulunduğuna iman getirdiler. Fakat İstanbul’un baskı ve işgal altında bulunması sebebiyle milli onuru korumaya maddeten olanak kalmamıştır.’

            Mustafa Kemal, 16 Mayıs’ta İstanbul’dan ayrılır. İçeride Sait Molla gibi İngilizlerle birlikte hareket eden din adamı görünümlü işbirlikçiler, ajanlar, İngiliz gazeteleri, ajansları, İngiliz Dostları Cemiyeti… gibi oluşumlar İngiltere mandasını halkın istediğini, belediyelerin hatta Saltanat Şurası’nın bile İngiliz mandasından yana oldukları yalanını yayıyorlardı.

            Mustafa Kemal, Anadolu’da ‘bağımsızlık’ için mücadele etmeye başladığında defalarca İstanbul’a geri çağırılmıştı. Dönemin İngiliz Muhipler Cemiyeti üyesi İçişleri Bakanı Ali Kemal, Mustafa Kemal ve arkadaşları için: ‘…Savunma gerekçesi hazırlayanlara engel olunuz. Haklarında acımasızca davranınız! Bunlar eski düşmanlarımızdır. İşleri bozulmak üzere iken yeniden düzelmesine izin vermeyin!’ bildirisini Anadolu’ya göndermiştir. Hatta iç işlerinden istifa ettiğinde bile İngilizlerin isteğiyle Mustafa Kemal’in görevden alındığını yetkisi olmadığı halde Anadolu’ya yaymaya çalışmıştır.(Kemal Tahir’in 1969’da yazdığı Kurt Kanunu kitabında Ali Kemal için ‘Masondu. Kurtarmadılar. Oğlunu ileride çok önemli bir makama çıkmış görürsen şaşırma. Yaşamalı da seyretmeli.’ diye yazmış. Oğlu değil belki ama torunu Boris Johnson 2019-2022 yılları arasında İngiltere Başbakanlığı yapmıştı.)

            Mustafa Kemal Paşa, Paris Konferansı’ndan aşağılanıp dönen dönemin bir diğer İngiliz severi Damat Ferit Paşa’ya; Trakya, Pontus, İzmir, Kilikya için devlet aleyhine kararların alındığını ve doğu illerinin egemenliğinin Ermenilere bırakıldığını söylemiş. Tüm bunları hangi hak ve sorumlulukla aldıklarını ve tarih önünde feci duruma düşeceklerini eklemiştir. Daha mütareke hükümlerine bile uymayan İngilizlerin ‘güvence-iyi niyet’ sözlerine itibar edilmemesi gerektiğini yenilemiş bunun saflık olacağını belirtmiştir.

            İngilizlerin teminatları sonucu İstanbul’a dönen Ali İhsan ve Şevki Paşalar Malta’ya sürülmüş. Yerlerinden uzaklaştırılan bu komutanların bıraktıkları boşluklar işgalciler tarafından doldurulmuştur. Damat Ferit İngilizlerden söz aldığını ve kendilerine saygılı davranılacağını bildirdiği Mustafa Kemal’i İstanbul’a döndürmek için ısrarlarına devam etmiş:

            ‘Bir milli hareketin olacağına inanan İngilizleri, yüksek kudretiniz ve vatanı korumak çalışmalarınız endişelendirmiş ve düşmanlarımız tarafından her gün çeşitli nedenlerle yaratılan dedikodu, bu endişeyi artırmış olacak ki bu gün yüce şahsınızın ordunun başından alınıp İstanbul’a getirilmenizi Babıali’den istemişlerdir…. Padişah hazretlerinin yüksek onaylarına sunulan öneri bendenizden gelmiş idi…. İngilizler tarafından size hakkınız olan saygının gösterileceği konusunda Dışişleri Bakanı vekili tarafından söz alınmıştır…. Paris konferansı kararlarına boyun eğmekten başka yapılacak bir şey görememekteyim. Şimdilik iyi geçinme durumunu seçmek uygun gibi görülüyor.’ ifadelerini kullanmıştır.

            Mustafa Kemal, Damat Ferit’e telgraf başında şu ifadeleri de kullanmıştır:

            ‘Bugün yüce şahsınızın sahip bulundukları makam, vatan ve milletin kurtuluşunu sağlayacak bir güç olamadığına göre yeni iş başına gelenlerin açtıkları yaraları bu kez de vatan ve milletin doğu kısmına yaymalarına yüce şahsınız gibi varlığı ancak onurlu bir yaşam olması gereken değerli ve tecrübeli bir kişinin baş eğmesine hiçte gerekli ve zorunlu bir neden yoktur. Bağımsızlığını kaybeden makamınızdan ayrılarak tarihin açık olan korkusuz sayfalarında övünülecek bir şekilde yaşamanız sanırım bütün dürüst ve onurlu kişiler tarafından beklenmektedir.’ ifadelerini kullanmıştır.

            Sonuç olarak Mustafa Kemal, 6 Temmuz’da İngilizlerin yoğun tazyikiyle görevinden alınmış. Mustafa Kemal, 7 Temmuz’da şu sözlerle askerlik mesleğinden istifa ettiğini bildirmiştir:

            ‘‘Yüce Hükümetiniz ve yüce Saltanat başkentinizin ne gibi baskı ve üzücü şartlar altında bulunduğu gerek benim tarafımdan ve gerekse bütün asil milletimizce tam anlamıyla ve her yönüyle bilinmekte olup bu baskı ve denetimin giderek daha da artması durumunda özellikle büyük sadaketle ve aşırı derecede bağlı bulunduğum müşfik ve yüce amaçlar taşıyan yüreğinizin sıkıntıya düşmesine hiçbir şekilde razı olamayacağım için, yalnız memuriyetime değil, bütün şan ve şerefini, vatan ve milletimin ve kutsal yüce makamınızın feyiz ve asalet nurundan alan ve pek çok sevdiğim kutsal askerlik yaşamıma da veda ederek özveride bulunduğumu arz etmek isterim. (Alkışlar) Yüce saltanat ve hilâfet makamınızın ve asil milletimizin sonuna kadar daima koruyucusu ve sadık bir kulu olarak kalacağımı içten gelen duygularımla arz ve temin ederim. Yüksek askerlik mesleğinden istifa ettiğimi Harbiye Nezareti’ne bildirdim.’     

            Sivas Kongresi toplandığında da Damat Ferit, Elazığ valisi Ali Galip, Harbiye Nazırı Şefik Paşa ve Ankara Valisi Muhittin Paşa da Çorum’a giderek her iki taraftan Sivas’a baskın yapmayı planlamış ve bu plan tesadüfen şifreli telgrafların ele geçmesiyle öğrenilmiştir. Bu baskının planlayıcısı İngiliz Amiral Nowil’dir. Doğu bölgemizdeki Kürtleri de dini kullanarak kendi emellerine alet etmek istemiştir. Damat Ferit Anadolu halkının padişahla görüşmesini engellediği için İstanbul’la irtibat kurulamadığından Anadolu harekatı bağımsızlığını ilan etmiştir.

            İstanbul 16 Mart 1920’de işgal edilinceçok geçmeden hilafet makamı, saltanat, milli bağımsızlık ve milli sınırlarımız için Ankara’da olağanüstü yetkilerle bir meclis açılacağı ilan edilmiştir. Mustafa Kemal İstanbul’un işgalinin Osmanlı Devleti’ni kökünden kaldırmak ve milleti yok etmek için yapıldığını ifade eder. Meclis-i Mebusan kapatılmış, suçlu kim olursa olsun yabancı kanunlara göre yargılanacağı ifade edilmiş bağımsızlığını çoktan kaybetmiş olan Ferit Paşa milletle arasındaki bağı koparmış milleti karşısına alarak işgalcilerle iş birliği yapmıştır. Mahkemeler bağımsızlığını kaybetmiş. İnsanlar suçsuz yere tutuklanmış, İtilaf Devletlerinin görüşüne aykırı söz söylemek bile suç sayılmıştır.

            Ankara’da BMM açılmış Türk Milli Mücadele’si buradan yönetilmiş ve yukarıda bahsetmeye çalıştığım konuşmasını 24 Nisan’da seçilmiş ilk meclis başkanı olarak burada yapmıştır. Artık Türkiye’nin kalbi Ankara olmuştur.

            Gazeteci Murat Bardakçı 19 Mayıs’ı ‘bir devlet operasyonu’ olarak tanımlamıştır kitabında. Damat Ferit Hükümeti, kendi eliyle onaylamıştır ‘kurtuluşa giden yolu’.  ‘Bir devlet operasyonu:19 Mayıs’ adlı eserinde Sultan Vahidettin’in Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’ya gönderme nedenini iki temel düşünceye dayandırır. İlki Samsun ve çevresinde çıkan karışıklıkları önleyip işgalin yayılmasını engellemek. İkincisi ise, Mustafa Kemal’in direnişçi ruha sahip biri olduğu bilindiğinden barış görüşmelerinde bu durumdan faydalanmak.  Aynı eserde, Sultan Vahidettin’in Mustafa Kemal’i Samsun’a ‘vatanı kurtarması’ için gönderdiği yönündeki görüşün yanlış olduğu ifade edilmekle birlikte yine Paşa’nın kendi iradesiyle dümeni bozuk, pusulası bile çalışmayan, yıkık dökük bir gemiyle, dalgalarla boğuşa boğuşa gittiği yönündeki yaklaşımın da doğru olmadığı ifade edilir. Mustafa Kemal’e verilen müfettişlik görevi dışında İstanbul’daki 1. Orduya Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Konya’da bulunan ikinci orduya Mersinli Cemal Paşa görevlendirilmiştir.

            İngilizlerden vize alarak Samsun’a hareket eden Mustafa Kemal İngilizlerle birlikte hareket ettiği veya İngilizlerin desteğini aldığı için değil, o dönem fiili işgal altında olan İstanbul’un içinde bulunduğu durum sebebiyle bu şekilde davranmıştır. Karadeniz İngiliz kontrolündedir. İstanbul’dan çıkmak için yerine getirilmesi gereken koşullar vardır. Bandırma Vapuru yolcularına Kız Kulesi açıklarında İngilizlerce vize kontrolü yapılmıştır. Yine Kazım Karabekir Nisan 1919’da Gülcemal vapuruyla Trabzon’a giderken de İngiliz’lerden vize alınmış hatta işgal kuvvetleri üniformalarını giyen Rum ve Ermeniler Kızkulesi civarında vize kontrolü yapmışlardır.

            Mustafa Kemal’e Samsun’a giderken kendisine 40 bin altın(300kg) hatta 800 bin reşat altın (5.760 kg) verildiği gibi söylemlerin de gerçeklikle ilgisinin olmadığı eserde belirtilir. Mustafa Kemal’in Samsun yolculuğu için istediği iki ganbot(birkaç silahlı küçük savaş gemisi) ve üç motorbot ‘her biri saatte kırk beş kilo gaz veya benzin tüketeceği, şu zamanda bulunmasının güç ve yüksek maliyeti sebebiyle bu isteğinin karşılanamayacağı’ Denizcilik Bakanlığı tarafından paşaya bildirilmiştir. Mustafa Kemal 4 otomobil istemiş ancak sadece 1 otomobil verilebilmiştir. Hatta Mustafa Kemal Sivas’taki 3. Kolordu’dan otomobil, benzin ve lastik talep etmiştir. Mustafa Kemal, Samsun’a giderken annesi ve kardeşine ortak hesaplarındaki parayla geçinmelerini yetmezse evdeki halıları satmalarını söylemiş annesi daha küçük bir eve geçme bahsini oğluna teklif etmiştir.  

            Mustafa Kemal, Samsun’a 16 Mayıs Cuma günü saat 16.30’da hareket etmiştir. Bandırma vapurunda bilinen 79 kişi vardır. Her bir kişi için İngilizlerden ‘izin’ alınmıştır.  Hatta Samsun’a götürülecek atlar için bile İngilizlerden ‘vize’ alınmıştır.

            Mustafa Kemal, Samsun’a varır varmaz İngilizler hükümete nota vermiş. Ardından sürekli yeni notalar birbirini izlemiş nihayet Mustafa Kemal Paşa, 6 Temmuz’da İngilizlerin yoğun tazyiki üzerine görevinden alınmıştır. İngilizlerden Mustafa Kemal için vize çıkmasının sebebi anlayabildiğim kadarıyla; Damat Ferit’in İngilizlere güven vermesi, padişahın itibar etmesi, İngiliz üst komutanlarının olaya geç uyanması ve tabi ki Mustafa Kemal’in sarayı ve İngilizleri uyutmasıdır.

***************************************************************************

            Mustafa Kemal, 5 Ağustos 1922 yılında Başkomutan olana kadar sivil olarak Milli Mücadele’yi yönetmiştir. İngilizlerin Mustafa Kemal’i öldürme planını organize etmesi için Anadolu’ya gönderdiği Mustafa Sagir ise memleket içinden değil Hindistan’dan özel olarak seçilip türlü oyunlarla Anadolu’ya getirilmiştir. İngiltere’nin en iyi okullarında okutulan İngiliz tarihinin en seçkin ajanlarından olan bir sözde Türk-Hint İslam Cemiyeti kurucusudur. 

            Sonuç olarak Mustafa Kemal, dahili ve harici pek çok düşmanla mücadele etmiş. Hepsinden zaferle ayrılmıştır. Mustafa Kemal’e ve onun eserlerine karşı olanlar en başta kurduğu devlet, getirdiği cumhuriyet, sömürgeci zihniyetle mücadelesine de mi karşıdır? Tarihte yıkılan ilk Türk Devleti Osmanlı değildir. Kaldı ki o devleti yıkan Atatürk hiç değildir. Daha Sevr’in götürdükleriyle Lozan’ın kazanımlarını ölçemeyen kimileri eğer manda, sömürge, vatandan sürülme, öz yurdunda parya olma nedir anlamak istiyorlarsa uzaklara değil, hemen güneyimizdeki ülkelere bakmaları yeterlidir. Kardeşin kardeşe bir karış toprak vermediği dünyamızda, sözde İngilizlerle işbirliği yapan Atatürk’e koca Anadolu’yu ve İstanbul’u ‘al sen de burayı yönet’ diye verdilere(!) inananlara gelince; bu kimseler ahmaklığı geçtim bağımsızlık için ter dökmüş, kanını dökmüş, gazi olmuş, canını vermiş, şehit düşmüş ülke evlatlarına karşı en büyük saygısızlığı yapmaktadırlar. Ne yani Atatürk’e ‘sen kaç biz kovalayalım’ mı demişler? Eğer düşman aranacaksa okyanus ötesine, güneyimizdeki terör devletine, batıya, doğuya… her ne tarafa isteniyorsa bakılabilir.

            Dünün İngiltere’si bugünün ABD’si ya da her ikisi ve arkasından gelen benzerleri türlü entrikalar peşinde bugün değiller mi? Bizi bize kırdırmaya çalışmıyorlar mı? Hoca Efendi, papaz… ve bilmem kim adı altında sözde vatanseverler-dindarlar bugün hala yok mu?  Bunlar çok mu gizli hareket ediyorlar? Çok mu görünmezler sanki? Bugün hala uçurumun kenarında ancak ayakta durup durmamaya mı karar vereceğiz? Yoksa bizleri uçurumdan atmaya çalışanların heveslerini kursaklarında mı bırakacağız her seferinde? Ve fakat, niye bizim güzel ülkemiz, canım milletimiz hep bu dertlerle dertlenir? Kökü dışarıda olan fikirlerden bu ülkeye ne fayda gelir?

            Devletimiz, milletimiz var olsun! Birliğimiz daim olsun.

Köşe Yazarlarımız