Türkiye Büyük Millet Meclisimizin açılışının 105. yılı kutlu olsun. Bu tarih Türkiye Cumhuriyetinin de kuruluş yılıdır. 23 Nisan’da meclisimizin ilk açılış konuşmasını en yaşlı kişi sıfatıyla Sinop milletvekili Şerif Bey yapmıştır. Şerif Bey son Osmanlı Mebuslar Meclisi geleneğine göre en yaşlı mebus olduğundan ilk meclis başkanımız olmuştur.
BMM 24 Nisan 1923’te yapılan meclis başkanlığı seçiminde Mustafa Kemal 110 oyla BMM’nin seçilmiş ilk meclis başkanı olurken, ikinci başkanlık seçimi için yapılan bir diğer oylamada son Osmanlı Mebusan Meclisi Başkanı Celaleddin Arif Bey 109 oyla BMM’nin ikinci başkanı olmuştur. BMM 1. Dönem(1920-1923) meclis üye kayıt defterinde 437 milletvekili vardır. BMM’ye katılan milletvekili sayısı 378’dir.
Bugün 24 Nisan 1923’te Mustafa Kemal’in ilk meclis konuşması üzerinde duracağım. Özellikle ‘kurtuluşu millette arama’ çabalarına değineceğim. Mustafa Kemal, ilk açılış konuşmasında uzun sayılabilecek bir konuşma yapmış. Konuşmayı defalarca okuyup milli irade vurgusunun olduğu bölümleri buraya yazmaya çalıştım. Daha ayrıntılı bölümünü 19 Mayıs’a sakladım. İsteyenler TBMM arşivinden tam metnine ulaşabilir. Mustafa Kemal, bu konuşmada Mondros’tan 23 Nisan’a uzanan 18 aylık süreci özetlemiş. İstanbul Hükümetlerinin aczini, teslimiyetçi tutumunu, saflıktan veya kurnazlıktan takındıkları iyi niyetlerini, dahili ve harici işbirlikçileri, işbirlikçilerin oyunlarını ve milleti yok saymalarını birinci ağızdan bir daha dinledim. Sürekli dışarıdan medet umar ifadeleri, Avrupalılara fazla güvenmeleri ‘manda’ zihniyetinin ne derece kötülüklere yol açabileceğini tarih sayfaları bizlere bir kez daha göstermiştir. Millet ve vatan zaten yok hükmündedir. Halk insan muamelesi bile görmemektedir. ‘Medeni Avrupa’ elinden geleni yapmakta her türlü dini, etnik, siyasi, askeri entrikayı çevirmektedir. Zaten bunların sözlerine itibar edilmemesi gerektiğini hem tarihten hem de yaşayarak bir daha bir daha görmekteyiz. Kökü dışarıda olan iktidarların, fikirlerin bu ülkeye fayda getirmeyeceği sonuna kadar milliyetçi olan Mustafa Kemal tarafından defalarca gözler önüne serilmiştir. Vatanperverliğinden zerre miktar şüphe duymadığımız Mustafa Kemal nasıl oluyor da bu kadar çok iftiralara uğrayabiliyor garip gerçekten. Zamanının çok ötesinde olduğundan geçtiğimiz günlerde Endonezya Cumhurbaşkanı’nın TBMM’de yaptığı konuşma bizim anlayamadığımız Mustafa Kemal’i anlatması açısından dikkat çekiciydi. Kendisinin ve mazlum diğer ülkelerin Mustafa Kemal’i örnek aldıklarını söylemiş. Onu betimlerken: ‘örnek şahsiyet, cesaret temsili, lider, vatansever ve vazgeçmeme örneği’ ifadelerini kullanmıştır. Ve sözleri bizim bize söylediğimiz ifadelerden çok daha etkili olmuştur. Çünkü liderliği ve vatanseverliği bize bağımsız Türkiye Cumhuriyetini kazandırmıştır. Tarihte milletini ve vatanını bu kadar çok seven-sahiplenen kaç lider vardır acaba?
Bu ilk meclis konuşmasında Mustafa Kemal memleketin içinde bulunduğu durumu üç bölümde açıklamaya çalışmıştır. İlki Mondros’tan Erzurum Kongresi’ne kadar geçen süreç, ikinci bölüm Erzurum Kongresi’nden 16 Mart 1920 İstanbul’un işgaline kadar olan kısım. Son bölüm 16 Marttan BMM’nin açılışına kadar olanıdır.
Mondros’tan Erzurum’a kadar olan süreçte Mustafa Kemal ateşkesten itibaren İstanbul’a gelen İtilaf güçlerinin baskı ve şiddetlerini her geçen gün arttırdığını bunlara azınlıkların da özendiğini belirtmiş. Saltanatın, hükümetin, milletin yok sayıldığını görmüş. Kuvvetini milletten almayan hükümetlerin halkın sesi olmadıklarını söylemiştir. Aklıselim yöneticilerin kurtuluşu ‘millete dayanan çarelerde’ aradığını belirtmiş. İstanbul’dan ayrılmadan önce padişahla yaptığı görüşmede padişahın: ‘Ben artık memleket ve milletin, nasıl kurtarılması gerekeceği hususunda kararsızlığa düşüyorum» ve ellerinizi kaldırarak, «inşallah millet akıllanır ve uyanır, bu üzücü durumdan gerek beni ve gerekse kendisini kurtarır.’ dediğini aktarmıştır. Bunu yapmanın yeri İstanbul olamayacağı için de 16 Mayıs’ta Samsun’a hareket etmiştir. Mustafa Kemal, konuşmasında şu ifadeleri kullanmıştır: ‘Milli vicdanın büyük iradesine bağlı olarak, milleti bağımsız ve vatanımızı düşmanlardan arınmış görünceye kadar çalışmak andıyla 16 Mayıs 1919 günü İstanbul’dan ayrıldım.’ demiştir. Samsun’a gidişini ‘din ve millete hizmet’ olarak açıklamıştır.
Daha haziran ayının başlarında Savunma Bakanlığı’ndan telgraf almış İstanbul’a geri çağırılmıştı. Çünkü İngilizler durumdan rahatsızdı. Millet bağımsızlıktan yanaydı ve Mustafa Kemal Anadolu’dan ayrılmayı reddetmişti. Hatta askerlikten istifa edebileceğini bile söylemiş Anadolu’da millet sinesinde kalacağını ve vatan hizmetini böyle yapacağını vurgulamıştı.
‘İstanbul yöresinin bozulmaya yatkın ahlâkı ve bundan yararlanmayı bilen yabancılar, devlet ve milletin yok olması ve devlet, millet ve padişahına bağlı, özverili hizmet yeteneği bulunan kişilerin ortadan kaldırılması konusunda aşırı bir cesaret gösteriyorlar.’ diyordu.
Bunun üzerine milletin kendi başının çaresine kendisinin bakması gerektiğini anlamış Sivas’ta milli bir kongre yapılması gerektiğine karar vermişti. Mustafa Kemal milli bağımsızlığı, saltanat ve halifeliği kurtarma niyetinde olduğunu yineliyordu. 2 Temmuzda yeni bir telgraf almış bu kez hava değişimine gönderilmek istenmişti.
Damat Ferit’ten gelen bir diğer telgrafta şahsi ikbali ve İngilizlerin baskısı sebebiyle yeniden hava değişimi teklif ediyordu. Damat Ferit, Mustafa Kemal Erzurum’a geçtiğinde yeni telgraflar çekmiş adeta telgraf başında atışma ve tartışma yaşanmıştır. Damat Ferit, tabi ki Mustafa Kemal’i İstanbul’a bir defa daha çağırmış İtilaf temsilcilerinden teminat aldığını, Mustafa Kemal İstanbul’a geldiğinde paşaya saygı göstereceklerini bildirdiklerini söylemiş. Bu telgraf BMM’de okunduğunda mecliste gülüşmelere neden olmuştur.
Damat Ferit, İngilizlerin hükümetten Mustafa Kemal’in görevine son verilmesini istediğini belirtmiş, Paris Barış Konferansı kararlarının uygulanmasından başka bir yollarının olmadığını söylemiştir. ‘Vatan menfaati’ için İngilizlerle iyi geçinmek gerektiğini ifade etmiştir.
Mustafa Kemal: ‘Eğer memleketin kurtuluş ve esenliği benim çekilmeme bağlı olsaydı, kayıtsız şartsız ve geleceğim hakkında hiç bir ümit ve amaç beslemeyi aklıma getirmeden, benliğimi kurban etmek kadar vicdani ve basit bir şey olamazdı.’ demiştir. Paşa aldığı tüm kararların ‘milli vicdana’ dayandığını belirmiştir. Damat Ferit’i istifaya davet etmiştir.
6 Temmuz’da Mustafa Kemal’in görevden alındığını bildiren telgraf gelmiş. Mustafa Kemal 7 Temmuz’da askerlik mesleğinden istifa ettiğini bildirmiştir.
Mustafa Kemal konuşmasının ikinci bölümünde Erzurum Kongre’sinde ‘milli sınırlardan bahsetmiştir. Sadrazam Damat Ferit, Erzurum Kongresi’ne katılanları suçlu ve haydut olarak nitelendirip derhal tutuklanmaları için Anadolu’ya emirler göndermiştir. İngiliz Amiral Nowil’le birlikte hareket etmiştir. İzzet Paşa Kabinesi’nden Bahriye Nazırı Salih Paşa Amasya’ya gelmiş, mutabakat sağlanmıştır. Ancak meclisin İstanbul’da toplanmama konusu tutanaklara girmemiş daha sonra da kabul görmemiştir.
Mustafa Kemal Meclisi Mebusan’da Kuvva-i Milliye’ye dayalı bir grup kurulması gerektiğini savunmuş ve bu isteğini şöyle gerekçelendirmiştir. ‘Bütün dünyada bunu bilecektir. Milletin gücüne dayanmayan milletvekilleri hiçbir kimsenin gözünde güvenilir kişiler olamaz. (Sürekli alkışlar.)’
İngilizler Yunanlıları ve Ermenileri koruyor islam halkını yok sayıyordu. Mustafa Kemal İtilaf Devletlerinin düşük Ferit Paşa’yı tekrardan iktidar yaparak istek ve amaçlarını gerçekleştirebileceklerini ve dört taraftan Anadolu’ya saldıracaklarını sezdiğini söylemiştir.
16 Mart 1920’de İstanbul işgal edildi. Mustafa Kemal İstanbul’un işgalinin Anadolu’daki yansımalarını şöyle ifade etmiştir:
‘Karşımızda, hiçbir antlaşma ve hak tanımayan ve kendi özel yararlarından başka, insanlıkla ilgili hak ve davranışlara yer vermeyen bir itilâf heyeti; başımızda, vatan haklarını korumak, imzaladığımız antlaşma şartlarını uygulatarak, yabancı saldırılarını sınırlamak için her türlü araçtan tümüyle yoksun, esir bir hükümet vardır. Bunların birincisinin sonsuz baskısı, ikincisinin de tutsaklığı karşısında, başvuracak yeri olmayan şaşırmış ve çırpınıp duran bir millet!’
Çok geçmeden hilafet makamı, saltanat, milli bağımsızlık ve milli sınırlarımız için Ankara’da olağanüstü yetkilerle bir meclis açılacağı ilan edildi. Mustafa Kemal İstanbul’un işgalinin Osmanlı Devleti’ni kökünden kaldırmak ve milleti yok etmek için yapıldığını ifade etti. Çünkü hem yasama hem yürütme hem de yargı organları işgalciler tarafından ele geçirilmişti. Ve yargı gücü için şu ifadeleri kullanmıştı:
‘Yargı yetikisi bağımsız olmayan bir milletin devlet oluşu kabul edilemez.’
Tüm bu sebeplerden ötürü egemenliğimizin devamı ve yok olmamak için BMM’nin olağanüstü yetkilerle toplanmasına karar verilmiştir.
Mustafa Kemal Paşa konuşmasının şu ifadelerle sonlandırmıştır: ‘Milli kudretimiz, Hilâfet makamı ve saltanatı yabancı baskısından kurtaracak ve Osmanlı Devleti’ni dağılma ve tutsaklıktan kurtarma önlemleri alacaktır. Yedi yüz yıl boyunca onurlu ve yüce bir yaşam sürdükten sonra yok olma uçurumunun kenarında ancak ayakta durabilen Osmanlı Milletinin geleceğinin sorumluluğu, sayın meclisimizin çalışma gücünü artıran bir neden olacaktır. Davamızın yasalara uygunluğu ve bütün millet ve ulusların, insanlık hak ve hukukundan paylarını almış olduğuna inandığımız yüreklerinin, bizimle birlik ve bize daima yardımcı ve destek olduğuna güvenimiz tamdır. Başarı ümitlerimizin kalplerimizde bir an bile karamsarlığa düşmemesini sağlayacak olan, sonsuz gücümüzdür, özellikle büyük Tanrı her zaman bizimledir. (Amin, amin sesleri) Vermek istediğim bilgiler ve ayrıntılar bu kadardır.’
Devletimiz, milletimiz var olsun!