Eğitim sistemi bir toplumun geleceğini şekillendiren en önemli öğelerden biridir. Ancak Türkiye’deki mevcut eğitim yapısı, özellikle Milli Eğitim Bakanlığı’nın işleyişi ve öğretmenlerin yüklenmek zorunda kaldığı farklı görevler nedeniyle asli işlevini tam anlamıyla yerine getirememektedir. Bugün, öğretmenlerin yalnızca öğretim görevine değil, aynı zamanda eğitim dışı birçok işle de ilgilenmek zorunda kalması ve bırakılması eğitim kalitesinin düşmesine neden olmaktadır.
Öğretmenlerin Asli Görevlerinden Uzaklaşması
Öğretmenler, mesleklerinin doğası gereği öğrencilerinin akademik ve kişisel gelişimlerini desteklemeye odaklanmalıdır. Ancak günümüzde öğretmenler, asli görevleri dışında birçok farklı işle meşgul olmak zorunda bırakılmaktadır. Sınıf ve ders planlaması, sınav hazırlığı, öğrenci performans takipleri gibi öğretime yönelik görevlerin yanı sıra; çeşitli evrak işleri, düzenlenen etkinlikler, projeler ve idari sorumluluklar da öğretmenlere yüklenmektedir. Bu ek görevler, öğretmenlerin enerjisini dağıtarak onların asıl işlerine odaklanmalarını zorlaştırmaktadır.
Öğretmenlerin kendi gelişimlerine ayırabilecekleri süre azalmakta; bu da öğrencilerin, güncel ve yetkin bir eğitimden mahrum kalmalarına neden olmaktadır. Böyle bir durumda öğretmenler, mesleklerini sevme ve o meslekte ilerleme motivasyonlarını yitirmekte, bu da eğitim kalitesini doğrudan etkilemektedir.
Bu yüzden de öğretmenlerin asli görevlerine odaklanabilmeleri için eğitim dışı iş yükleri azaltılmalıdır.
MEB’deki Proje Enflasyonu ve İşlevsizlik
Milli Eğitim Bakanlığı, son yıllarda bir “proje çöplüğüne” dönüşmüş durumda. Bakanlık, iyi niyetle başlatılan, ancak planlama ve sürdürülebilirlikten yoksun birçok projeyi yürürlüğe koymaktadır. Bu projeler, başlangıçta umut vaat ederken zamanla öğretmenler ve yöneticiler için bir yük haline gelmektedir. Projelerin uygulama aşamasındaki düzensizlik ve maddi imkanlardan yoksunluk eğitim sisteminin verimliliğini baltalamakta; öğretmenler ve öğrenciler için zaman kaybına yol açmaktadır. Ayrıca, bu projeler genellikle sahadaki öğretmenlerin ihtiyaç ve taleplerine uygun olarak tasarlanmamaktadır.
Örneğin, bir proje başlatılmadan önce öğretmenlere danışılmaması, bu projelerin okullarda karşılık bulmamasına neden olmaktadır. Eğitim alanında değişiklik yapılması gerektiğinde ilk olarak öğretmenlerin ve öğrencilerin görüşlerinin dikkate alınması, çözüm odaklı bir yaklaşımın temelini oluşturur. Fakat mevcut projelerde, öğretmenlerin eğitim ihtiyaçlarından çok, proje yapma gerekliliği ön planda tutulmaktadır.
MEB, projeler konusunda daha seçici davranmalı ve projelerin uygulanabilirliğine önem vermelidir. Proje enflasyonunun önüne geçilmeli, her projeye öğretmenlerin ihtiyaçları ve sahadaki gereklilikler doğrultusunda başlanmalıdır.
Plansız ve Vakitsiz Seminer Dönemleri
MEB’in bir diğer sorunu ise seminer dönemlerindeki plansızlık ve zamanlamadır. Öğretmenlere belirli dönemlerde eğitim ve gelişim seminerleri verilmektedir, ancak bu seminerlerin içeriği ve zamanı sıklıkla uygunsuz planlanmaktadır. Çoğu zaman öğretmenler, öğrenciler okullardayken ya da okulların açık olduğu dönemlerde seminerlere katılmak zorunda kalmaktadır. Bu durum, öğrencilerin derslerinden geri kalmasına, okullarda boş vakitler geçirilmesine neden olmaktadır.
Bu vakitsiz ve plansız seminerler, öğretmenlerin motivasyonunu düşürmekte, idarecileri zor durumda bırakmakta ve öğrenciler de eğitim açısından aksamalar yaşamakta, boş vakitler geçirmektedir.
Seminerlerin zamanı ve içeriği, eğitim dönemleri göz önünde bulundurularak daha uygun bir şekilde planlanmalıdır. Öğretmenlerin katılacakları seminerler, öğrencilerin eğitim almadığı dönemlerde düzenlenmelidir.
Yetersiz Planlama ve Koordinasyon Eksiklikleri
MEB’in bir diğer önemli sorunu, eğitim politikalarında tutarlılık ve koordinasyon eksikliğidir. Eğitimde uzun vadeli bir planlama yapmak, istikrar sağlamak ve uygulamalarda tutarlılık göstermek eğitim kalitesini artırır. Ancak bakanlığın sürekli değişen yönetmelikleri, programları ve projeleri öğretmenlerin işini zorlaştırmaktadır. Her yıl farklı projelerle ya da değişen müfredatlarla karşılaşan öğretmenler, bu istikrarsızlık nedeniyle hem öğrencilerle sağlıklı bir ilişki kurmakta zorlanmakta hem de kendi mesleki gelişimlerini sürdürememektedir.
Bu durum, öğretmenlerin üzerindeki yükü artırmakta, velilerin ve öğrencilerin de eğitime olan güvenini sarsmaktadır. Öğretmenlerin kendi alanlarında uzmanlaşmalarına izin verilmeli, eğitimde süreklilik sağlanmalıdır. Eğitim sisteminin yap-boz tahtası gibi sürekli değişmesi, hem öğretmenleri hem de öğrencileri belirsizliğe itmektedir.
MEB’in eğitim politikalarında tutarlılık sağlaması ve uzun vadeli planlamalar yapması gerekmektedir. Eğitim sistemi, sürekli değişen uygulamalardan uzaklaştırılarak sürdürülebilir ve istikrarlı bir yapıya kavuşturulmalıdır.
Sonuç olarak, MEB’in ve eğitim sistemimizin içinde bulunduğu bu sorunlar, köklü ve planlı bir şekilde ele alınmadığı sürece, öğretmenler ve öğrenciler bu eksikliklerin etkisini hissetmeye devam edeceklerdir. Eğitimde kaliteyi artırmak için öğretmenlerin asli görevlerine odaklanması sağlanmalı, projeler ve seminerler daha işlevsel hale getirilmeli ve sistemde uzun vadeli bir planlama benimsenmelidir. Ancak bu şekilde, geleceğimizin teminatı olan öğrencilerimize hak ettikleri eğitimi sunabiliriz.